Oku!

Oku!

3 Şubat 2014 Pazartesi

Vicdan Meselesi.

   "Kötülük kendisine işkenceler uydurur" diyor Montaigne Denemelerinde ve örnekliyor. Malum consilium consultori pessimum (Bir atasözü)Kötülüğün beterini kötülük eden görür."  Nasıl ki arı başkasını sokunca kendisine daha fazla zarar verir çünkü iğnesi ve gücü elden gider. Vitasque in wlnere ponunt (Virgilius)  "Açtıkları yarada canlarını bırakırlar. "

   "Kuduz böceklerinde, doğanın bir çelişkisi olarak, kendi zehirlerinin panzehri de bulunur. Onun gibi insan kötülükten tat alırken vicdanında tam tersi bir acılık oluşur ve uyurken uyanıkken, türlü üzücü kuruntularla azap çektirir bize."  Montaigne bu eşsiz benzetmesinde yine içimize işleyen bir tespite vesile oluyor. Kuduz böcekleri de insanlar gibi zehrini ve panzehrini içinde barındırıyor diyebiliriz. Bu bünyede oluşan çıkmaza da vicdan dersek herhalde çok yanlış olmaz. Bir yanda yapmak istedikleri, arzularıyla ve tüm yamaları açmaz,çıkmaz ve zaafları ile insan diğer yanda toplum, kurallar ve en önemlisi vicdan. Vicdan önemli olduğu kadar yokluğunu da yine sadece insanın hissedebileceği bir olgu. Diyebiliriz ki bir nebze ütopik. Lafta var ama kuduz böceklerinde olduğu kadar ne var ki bazı insanlarda yok. Bu bakımdan kötülük olgusuyla da benzetebiliriz birbirlerine. Aslında doğuştan olan şeyler değiller fakat zamanla her insanda farklı olan kavramlar diye tanımlamak mümkün. Vicdan ve Kötülük; yapmak istedikleriyle, zaaflarıyla insan... Büyük bir kargaşa yaşayan insan, tıpkı kuduz  böcekleri gibi. Bir yanda zehir; arzular,zaaflar; diğer yanda panzehir; vicdan. Belki tek ve önemli fark şu! Her kuduz böceğinde zehir ve panzehir varken, her insan da vicdanın varlığından söz etmek zor. İnsanlar öyle bir dönemdeler ki, öyle çok tüketmek harcamak mübah yerine koymak o kadar kolayken, insanın o kadar çok bahanesi varken vicdanlı olmakta o kadar zorlaşıyor. Kolaya tamah etmenin bu kadar normalleştiği bir ortamda, insan hep kolayı tercih etmeyi yeğliyor. Bu defa kavramlar anlamsızlaşıyor, vicdan aranmazken vicdanlı olmak aptallık olarak görülmeye başlanıyor ve kişi kendi felaketini hazırlıyor. Kendi panzehri olan vicdanı tüketmeye başlıyor insan. Aslında dillerde dolaşan insanın tüketme çılgınlığının, vicdanını, panzehrini tüketmesinden başka bir şey değil. Peki bu felakete son vermek nasıl mümkün olabilir? Panzehrini yavaş yavaş tüketen insanın sonu, bugün ki duyarsız,alışmış herkesleşen insan mı?


Bu kadar bozuk bir düzen ve zamanda, toplumsal adaletin bile sağlanamadığı bir evrede insanın kendi adaletini sağlaması da kolay gözükmemekle birlikte yine insanın kendi maneviyatına kalıyor sanırım. İnsan olabilmenin gereği yine bu sınavdan geçmekle baş başa kalan insana düşüyor. Ek bilgi olarak fas'ta bu kuduz böceklerinin yemeklerde kullanıldığını söylemek isterim, ama bu o kadar hassas bir denge ki, hangi dozda kullanılacağı önemli, gramlık yanılgılar ölümle sonuçlanabiliyor. Ama insan, arzuları bu tattan mahrum kalmak istemeyecektir.



İnsan ve vicdan meselesini aşmak dedik ya o kişinin maneviyatına,kendisine kalmışsa bunu başaran gönüllerin eriştiği mertebe ve huzurda çok büyük oluyor. Yaşamımız boyunca hak etmediğimiz şeylerle, durumlarla karşılaşabiliyoruz, vicdanımızla verdiğimiz kararlar karşısında, vicdanımızı açtığımız insanların vicdansızlıklarına maruz kalabiliyoruz. Bize düşen Yunus'un alçak gönüllüğü ve sabrıyla, tekamülü ile sineye çekip, "Ballar balını buldum kovanım yağma olsun..." demek kalıyor.




Erkin TURA- Tüm hakları saklıdır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder